Ben bu hayatta ince ince adımlarımı atarken, böyle kimseyi incitmeden, bir gül ağacı bana baktı diye dönüp ona selam vererek, annem anneanneme götürdüğü, herhangi bir tarlada kendi kendine dahi büyüyebilen bir yiyeceği hem de, yolda, bulamayan olur da canı çeker diye korkup siyah poşete koyarken, geçtim yediğimi içtiğimi, kahkahamı bu dünyaya aleni salarken ya gülemeyen varsa diye utanırken kimse bana sürtük diyemez.
Ben kafam attığında, sinire kestiğimde öylesine ve upuzun yürüdüğüm yollarda bile, dünya ayaklarımdan incinmesin diye ayaklarımı yere nezaketle basarken, senin adına, senin gibiler adına bu dünyadan, bulutlardan, çiçeklerden, yenidünyadan, hatta çekirgelerden, burada olduğunuz için özürler dileyerek, buralarda, mahcup olarak yaşarken, kimse bana, sürtük diyemez.
Bir şekilde var olduğum dünyada sakince ve nezaketle yaşamak isterken, biraz durup gidecekken, bir yaz boyu, bir yaz boyu sadece leylak koklamak isterken bana kendimi taş atarken buldurttunuz. Beni dolmuşta kavga ederken, senin gibilerle, bana adliyelerde, yollarda bağırırken, kendimi, size cevap verirken buldurttunuz. Geçtim incelikli olmayı, bana kendimi incelikliği geçerken buldurttunuz, sadece hayatta kalmaya çalışırken. Haddinizi hudutlarınızı bildirirken. Oysa ben. İşim olmasın isterdim senin gibi birisiyle. Sadece.
Ben tüm bu bağırmalardan çağırmalardan nefretlerden, bu ağızdan bu dilden, bu kelimelerden, bu üslup yoksunluğundan, yaşayamamaktan, sadece hayatta kalmaktan çok yoruldum. Çimenler koklayıp hayvanlar sevip müzikler dinleyip güzel cümleler okuyup gitmek istediğim dünyada, bana neler yaşattınız. Bizi ne üzgünlüklerde boğdunuz.
Sürtük falan değilim ve bu hakareti hak ettiğimi düşünmüyorum. Hiçbir hakareti hak ettiğimi düşünmüyorum. Bu üslupla aynı şekilde savaşacak zavallılıkta da değilim. Bu nedenle öleceğim. Ama biliyorum ki leylaklar hep var.
Comments
Post a Comment