Boş
Boşluğuma geldi ve uyandım.
Çünkü bilirsiniz, evin
olmamasına rağmen içinde senin aldığın çiçekler olan bir evde uyumak sıcaktır.
Uyanmak soğuk. Ama işte maalesef, dedim ya, boşluğuma geldi. Hayatımızda bazı
telefonlar vardır ve onları çok sonradan bile “o siktiğimin telefonu çalmasaydı
da” şeklinde anarız. İşte o telefonlardan biri çaldı ve o esnada tabiki bunu
bilmiyordum. Henüz o siktiğimin telefonu değildi. Konuştum, kapattım. Konuştum
dediğim başta alo, kapatırken tamam dedim. Artık o siktiğimin telefonuydu.
Boşluğuma geldi ve sigara
yaktım.
Çünkü bilirsiniz, uyanır
uyanmaz sigara yakmak soğuktur ve ben sıcak bir evdeydim. Dedim şuraya biraz
oturup ağlayayım. Sonra biraz da şuraya oturur ağlarım. Sessizce bu kararımı
yerine getirdim. Ne zaman elinde iki kahve ile gelip kahvenin birini önümdeki
sehpaya koyup diğeri ile sakince yanıma oturdu hiç hatırlamıyorum. Ağlamayı
bıraktığımda gördüğüm manzara bu ve nergislerdi. Galiba belirdi, benim
nergislerimin onun evinde belirmesi gibi, sakince. Çünkü ne bir ketıl sesi, ne
bir yürüme yahut bir günaydın duymamıştım. Evet belirmişti.
Boşluğuma geldi ve
gülümsedim.
Çünkü bilirsiniz, ölümün
olduğu bir dünyada sırf o an görmek istediğin birini görebilmek esasında bir
süper güçtür ve sadece bizim gibi süper insanlar bunun farkındadır. Evet. Hayvan
öküzü gibi yekten “Ne oldu?” falan demek yerine “Yani, eğer bahsetmek istersen,”
gibi bir şeyler dedi, içinden demiş ve ben duymuş bile olabilirim öyle sakindi.
Söyledim. Kalkıp camı açtı. Biraz gökyüzünü ve bulutları seyretti, sonra bana
dönüp sakince şey dedi, “Gel omuzuma yaslan, Shawty benimle misin bu akşam?”
Boşluğuma geldi ve kabul
ettim.
Çünkü bilirsiniz, çok üzgün
olduğumuz günlerde dünyanın varlığını dahi kabul etmeyiz. Tamam dedim, ben bi
eve gidip kediçkoya mama vereyim.16:55’te Uzay Füze İskelesinde buluşmak üzere
sözleştik. Tıpkı eski günlerdeki gibi. Çünkü bilirsiniz, bilir misiniz? Eskiden
insanlarla bu şekilde buluşurduk, şurada ve şu saatte. Şimdi bi değişik tipler
olduk, buluşak mı diyoz mesela, sonra evden çıktım yazıyoruz, selfie atıyoz şu
köşeye geldim diyoruz sen nerdesin, diyo şurdayım, tabela fotoğrafı atıyor,
işte diyoz tamam geldim dur konum at diyoz, dur mevcut konum açayım diyor, daha
buluşmadan daha anasının a. Özür dilerim. İşte bu şekilde yapmamıştık ve bu
hoşuma gitmişti, bir kere dahi mesajlaşmadan sözleştiğimiz yerde ve saatte
ikimiz de belirdik. Sanki karşılaşmış gibi. Eskiden de böyleydi işte, sanki
karşılaşmış gibi sakin bir merakla buluşurduk insanlarla. Unutmuşum bile bu
hissin tatlılığını.
Boşluğuma geldi ve
yaşlandım.
Çünkü bilirsiniz, bir kez
daha vapura binebilmek çok güzeldir ama yaşlılık yapar. Vapura bindik. Güvenlik
gelip etrafı kolaçan edip geri gittiği an bir bira açma sesi geldi. Biranın
açılma sesi 132 yıldır en sevdiğim seslerdendir. O açılan biranın bana
uzatılması ise uzatan kişiye üç dakika içerisinde nikâhı basacağım anlamına
gelir. Sşdlkşskaşjdfa ay bu şakama ben de güldüm afedersiniz. Biradan bir yudum
alıp dünyanın benim görebildiğim kısmını izlemeye başladım. Hepsinin ismini şu
an hatırlayamayacağım ama bir sürü renkle tanıştım. Biraz da o tarafa bakıp,
biraz da denize bakıp, biraz da gün batımına bakıp, biraz da bulutlara bakıp
biraz daha denize bakıp, sonra bir daha bulutlara bakıp, sonra tekrar
günbatımına bakıp, biraz daha bira içip sustum. Sonra dönüp ona baktım,
gülümseyip “Dünya ne kadar güzel değil mi?” dedi.
Boşluğuma geldi ve inandım.
Çünkü bilirsiniz, birine en
son inandığımda eksi 137 yaşında falan ve sarhoştum. Dedim evet, çok güzel.
Vapurdan indik. Hayatımda hiç ayak basmadığım bir yere yarım saat kadar bi
sürede gelmiştik ki benim ardahan’ın göle ilçesinden bagajda yer alan ölü kaz
ve şaşı bir bilirkişi ile taksiyle ığdıra gitmişliğim var öyle söyleyeyim. Hayatımda
ilk kez geldiğim bir yere geldiğimizde yine ilk bira aldık ve bira alınacak
yeri benim bilmemem harika bir şeydi. Yalnız yaşadığım evime gelen elektrik
faturasına bile bu “Bu konunun benimle ne alakası var?” diye bağırdığım bir
dönemdeyim sevgili insanlar, bir kere de bir şeyi ben bilmeyivereyim. Sonra
yürümeye başladık. Denizin tam kenarından desem tam tarif etmeye yetmez de,
depdeniz kenarı bir yol diyebilirim, ama araba yok, insan da yok üstelik, öyle
konuşmadan yürüyorduk. Sonra saçma sapan bir şey oldu ve bir sergiye geldik,
yani gelmedik de, yine belirdik, sergi dediğim de sergi değil aslında, yol
kenarına serilmiş resimler diyeyim, ve maalesef, hayatımda gördüğüm en kötü
resimler, ve bir tane de değil, tuvallerce, yirmi tane ya da seksen, o kadar
çok ki ve hepsi birbirinden kötü, güleceğim gülemiyorum, yapamamaktaki bu
ısrarın da hayranı oldum bir yandan, yani diyelim canın resim yapmak istedi,
insanız isteyebilir, bir yaptın iki yaptın, baktın olmadı vazgeçersin değil mi,
hadi üç yaptın elli yaptın, ama hiç biri olmuyor, bana ne ya devam dedin,
ömrünü buna adadın, inanılmaz bi yapamamak harika. Ağlamak ayrı gülmek ayrı
sapladı hem ağlıyor hem gülüyordum hem de yürümeye devam ediyorduk. “Açık
mısınız?” dedi birine, döndüm baktım ben de kiminle konuşuyor, açıklarmış, bizden
başka kimsenin olmadığı üç masalı asma
altı bir yer, hanımefendi hiçbir şey yemedi bütün gün, ona yiyecek bir şeyler var
mıdır ve ben de çaktırmadan bira içmeye devam edebilir miyim dedi, tabi abi
dediler, esasında biliyordum ki beyefendi de bütün gün hiçbir şey yememişti ve ben de ona
yiyecek bir şeyler var mıdır ben çaktırmadan bira içmeye devam edebilir miyim
demek istiyor ve diyemiyordum. Ama hallettik, kayık bir tabakta elde sarılmış
ve buzluktan çıkmadığı, o esnada yapılmış olduğu belli olan sigara börekleri
geldi, böreklerden yiyip bira içip denize bakmaya devam ettik. Tam da
fotoğraftaki manzaraya bakarak. Aslında biz bile yok gibiydik. Kalkarken mekandaki
abi bize, yani bana değil benim alnımda led ışıklarla lütfen benimle iletişim
kurmayınız yazdığı için ona, “Abi kaç yıllık evlisiniz?” dedi, bir şey demeden
bakmaya devam ettik çünkü gerçek hayatta çok konuşmak zorunda kalan insanlar
uydurdukları hikayelerde konuşmak istemezler ve hep susarlar. “Neden?” der gibi
baktık sadece, “Çok benzemişsiniz de birbirinize, merak ettim, allah huzurunuzu
devam ettirsin.” Dedi. “Teşekkür ederiz.” der gibi baktık sadece ve susup
yürüdük. Bunu nasıl başarmıştı bilmiyorum ama ne kadar da üzgün olduğum bir
günde içimden sadece şey geçiyordu, “Dünya ne kadar güzel.”
Boşluğuma geldi ve avundum.
Çünkü bilirsiniz, avutulmak zordur ve bize fazla uğramaz.
'Avutulmak zordur ve bize fazla uğramaz' ama bu hikayenin sonunda herkes biraz belki sadece ben avunuyorum gibi. Bir de 'vapura binmek yaşlılık yapar' :))
ReplyDelete