ay
- acıktım.
- bir bira daha al o halde kendine.
- başka bir şey yok mu?
- sigara yak.
- peki.
- boğulmuş mu gerçekten?
- ne?
- deniz işte, dedin ya, ölmüş diye.
- evet. yani bilmiyorum. içiyorlarmış deniz
kenarında. çok sarhoşmuş. tutturmuş yüzeceğim diye, engel olmaya çalışmışlar,
sinirlenmiş. ''ama dolunay var'' demiş, gitmiş.
- ve yok öyle mi?
- evet. yok.
ama dolunay vardı. ışığını takip edersem
belki bulurdum kendimi. boğuluyordum evet ama sizin gibi değil. düz anlardım.
boğulmaksa boğulmak. ilk başta yüzüyordum, kıyafetlerim ağır geldi, çıkardım,
ben aslında dolunayı kıskandım. gereğinden fazla güzeldi. ona benzemeye
çalıştım.
- ne düşünüyordu acaba?
- ne?
- deniz diyorum, yüzerken neler
düşünmüştür?
- bilmiyorum.
- üşümüştür.
üşümüştüm. aya ulaşma çabamın nedeni buydu.
biraz ısınırım sanmıştım. güneş onu o kadar aydınlatıyorsa, beni de biraz
ısıtır sanmıştım. gereğinden fazla uzakmış, yetişemedim.
- bana da yakar mısın?
- bira da ister misin?
- evet.
- al bakalım. ne dinliyorsun?
- hiç, kurcalanıyorum.
- türkçe açsana.
- tamam. şey soracağım, acaba korkmuş
mudur?
- bilmiyorum.
korktum. çok korktum. geri dönmeye
çalışmadım ama korktum da. gece denize girmekten korktum ama. başka bir şeyden
değil. yani aslında gitmiştim. otopsi yapan doktorun steril alet kaygısı gibi.
gereksizdi korkum. kolay susturdum.
- bira ılık mıymış?
- yoo, bence iyi.
- sen hiç boğuldun mu?
- hayır.
- en son ne görmüştür?
- bilmiyorum.
en son bir ışık gördüm. hehe. şaka lan.
burada şaka serbest. en son kendimi gördüm. dolunayın gözüyle. ben ay olmuştum,
ay, ben. kendimi izledim sesimi çıkarmadan, çırpınsaydım, yardım edecektim.
fakat çok sessizdim, sakinliği bozamadım. ölmeme izin verdim. yapabileceğim tek
şey aydınlatmaktı. battım. onu da yapmadım.
Comments
Post a Comment