Olur.
"Şuradan yürüyelim mi?" dedi, "Olur." dedim.
Ona olur demeyi seviyordum. Aksini iddia ve ispat etmekle mapus hayatıma iyi geliyordu arada bir de olsa sadece olur demek.
Sessizce yürümeye devam ettik, bu cümle daha bir hisli biliyorum ama asla susmuyorduk. Ben az önce ona gaz sıkışması nedeniyle hastaneye gittiğimi ve doktorun benimle dalga geçtiğini anlatmadım değil mi ya, anlatmamışımdır n'olur evet deyin. Yahut Allah'ın bir ananası yaratırken ayırdığı vaktin beni yaratırken ayırdığı vakitten bir hafta falan fazla olduğu savımı? Hem de uzun uzun, nedenleriyle savunarak? Dünyamızı uzaylıların ele geçirmekte olduğunu ve ona alacağım tekneye ne isim koyacağını? Hepsini mi anlattım ya sesli bir şekilde hem de. Anlatıyordum abi aynen, hem o da gülmeseymiş n'apabilirim.
"Saat 7, Marmaray?" yazdı, "Olur." yazdım.
Ona olur demeyi seviyordum. Çok kişinin bana güvendiği ağaç hayatımda iyi geliyordu başka bir ağaç bulmak.
Üstelik ben ona her "Olur." dediğimde başımıza güzel bir şey geliyordu inanır mısınız. Soru değil. Sanki tek başımızayken, böyle atari oyunlarındaki alev toplarının yağması gibi düşünün şimdi, bahtsızlık, problem, sıkıntı, daral, ciddiyet, sorun, problem, bahtsızlık, şeklinde üstümüze akan hayat, biz birlikteyken her köşe başında elinde çiçeklerle bizi bekliyordu ve bu şaka değil. Ben olur diyordum, kışın ortasından bahar dallarından patlayan bir ağaç çıkıyordu karşımıza, ben olur diyordum gün batımının en güzeli geliyordu başımıza, olur diyordum, sağanak yağmurdan bir salise ile kurtuluyorduk, olur diyordum bileti bitmiş gösteriye en güzel yerden masa ayarlanıyordu. Hepsini anlatacağım, ya da belki anlatmam, bilmiyorum.
"Bak ama hiç içmicez tamam mı yürüyüp çay içip döneceğiz." dedi, "Olur." dedim.
İnanır mısınız ona olur demeyi biradan bile daha çok seviyordum. "Zaten yarın benim de çok işim var."
Hem zaten ben ona her olur dediğimde dünya benimle konuşuyordu ve buna şaşırmaktan kafam güzel oluyordu bile. Yanımızdan bir araba geçiyordu misal, "İçime bir muğlak bırakmak olmaz." çalıyordu arabada son ses, bir hafta sonra aynı cümleyi yazanından duyuyorduk beraber. Ben senin sokağına ulaşamam dardayım'dan, evinin gün batımı manzarasını biliyor hale geliyordum. Dünya üzerindeki tüm dolmuşlar kayboluyordu ve binmek zorunda kaldığımız takside "Cesaretin Var mı Aşka?" çalıyordu. Belki bin yılda oldu ama olsun. Dünya dediğin hep var ve benim severken hiç acelem olmaz.
Biliyor musunuz her şey olur, her şey oluyor ve biz hepsiyle iyilikle, güzellikle, sakince başa çıkıyoruz. Bu dünyada hayatta kalanların en yamyam atalarımız olmasından bağımsız, bu dünyada gülümseyerek, sükunet ve nezaketle yaşamaya devam edenler olarak da varız. Çünkü en fazla ölürüz ya daha başka ne olacak. Bizim gibiler nesillerini sürdüremez falan okey, çok da skimizde. Ben sizin elinizi tutuyorum, olur diyorum, biz de biraz güzel müzikler dinler, dostlarımızı sever, çiçek koklar, gün batımı izler, hayvanları falan öperiz, dünyanın bütün hırs ve olmazları sizin olsun bize her şey olur.
Comments
Post a Comment