Dünyadan Uzaklaşmış Gibi
Günaydın Asuman,
Yorgunsun değil mi? Yeni uyanmışlığın tazeliğinden eser yok bacaklarında. Belli ki taş taşımış, kötü niyetlerle savaşmış, saatlerce taze çiçekler aramış, fatura ödeyebilmek için saatlerce sıra bekleyip cebinde para olmadığını fark etmiş, dallardan kopardığın tüm elmalar çürük çıkmış, mesajlarca kendini anlatmaya çalışmış, uçurumlardan yuvarlanmışsın gece rüyanda. Günaydın Asuman, nefes al, aklına bu dünyayı sevdiğimizi getir. Bu dünyada leylakların olduğunu, ormanların koktuğunu, muz ağaçlarının konuşabildiğini, köpeklerin gülebildiğini, denizi, güneşin batmasını, dolunayın doğmasını getir aklına. Gelmiyor değil mi, günaydın bile değil üstelik, akbil boş hatta. Amına kodumunun akbili boş ve hava da karanlık üstelik. Sokak lambaları yanmıyor, yağmur çiseliyor, hava soğuk, bir sürü ciddi ve suratsız adam onlara birtakım açıklamalar yapmanı bekliyor, ya da beklemiyor, umurlarında bile değilsin ve fakat yapman lazım. Günaydın Asuman. Aklına bir yerlerde bir zaman da olsa seni seven insanları getir. Bu dünyada olmasalar da. Aklına annenin merhametini getir.
Günaydın Nagihan,
Üzgünsün değil mi? Yazıp yazıp siliyorsun, ağlayıp ağlayıp susuyorsun, duvarlara dalıyorsun, televizyona dalıyorsun, bugün havuç alma bahanesiyle markete gittiğinde leş gibi camında "Karadeniz Dostlar Kıraathanesi" yazan yere bile dakikalarca daldın kaldın değil mi, ben gördüm, yanındaydım. Sigaranın ateşi dudağını yakınca uyandın. Şu camı dedin, önce bi camsille fısfısfıs, sonra gazete kağıtlarıyla bastıra bastıra bastıra saatlerce silsem, benden gitmişliği geçer mi. Geçmez Nagihan. Çok seneler oldu. Uyan, günaydın, baban kepekli ekmek bekler, sekizden sonra kahvaltı ederse şekeri düşer, kalk nagihan sen yaşlı babana kepekli ekmek bulamama günahı ile bile baş edemezsin, günahlarla sadece kötüler baş edebilir. Bırak o hayali camsili, babana kepek ekmek alacağız, yetmiş iki yaşında hala sadece evden çıktığında sigara içebilmene güleceğiz, içimizden güzel bi şarkı açacağız, aklına gençliğini getir Nagihan, bu şehrin o zamanlar ne kadar güzel olduğunu, şimdi de ne kadar güzel olduğunu ve iyi ki yaşadığımızı getir aklına.
Günaydın Cavidan,
Kızgınsın değil mi? Allah belasını versin, inşallah ölür ve de bir yudum su vereni olmaz inşallah değil mi son nefesinde bile. Hepsinin ama. Kızgınlık böyle işliyor değil mi, bir girdi mi içeri, insanın bütün dünyaya kızası geliyor, sikerler şarkısını, koyayım şiirine, çalmayın lan kapımın zilini, çünkü kalbin kıpkızgın ve haklısın. Belki en son on yaşında gördüğün Cavit Abinin bile allah belasını vermiştir inşallah, onu bile görsen bir kaşık suda boğarsın, çünkü haklısın. Çünkü allah hepsinin belasını versin. Çünkü hepsinde yanındaydım, hepsini gördüm, çünkü sen haklısın. Ama günaydın Cavidan, aklına sadece akan nehirleri getir, şarkılara aniden giren yaylıları, sabahın köründe manasızca ötüp duran martıları, ağlaya ağlaya eve yürürken seni sakince alıp eve bırakan taksiyi, bu dünyada var olmaya devam ettiğimizi, bulutları, Çengelköy'ü getir. Kendini iyi ki var ettin Cavidan.
Günaydın Neriman,
Dünyadan uzaklaşmış gibi olmaya ihtiyacın var değil mi, ama ölmek gibi değil, tatil gibi de değil, ikisinin ortası gibi, belki dolunaya oturup oradan sakince dünyaya bakmak gibi. Altından bulutlar geçerken ayaklarını sallayıp kendi kendine kikirdemek o esnada en sevdiğin şarkıları hatırlamak gibi, bu dünyadan gitmişlerle ve bu dünyada olanlarla, hepsiyle sadece bir el uzatma mesafesinde olmak gibi, tüm ışıkları açmak gibi, bazaya saklanmak, hiç çıkmamak gibi, göz gözü görmeyen bi ankara pavyonuna gidip saatlerce göbek atmak gibi, alarm kurmamak gibi, kirayı düşünmemek gibi, kışın ortasında sıcak bir havuzun içinde gökyüzünü izler gibi, bira hiç bitmeyecekmiş gibi, sevgilin sırtına dokunmuş gibi, teselli edilmiş gibi düşün Neriman.
Bu dünyada hayatta kalmış gibi.
Comments
Post a Comment