Sadeli



Merhaba,

Arkasında sabit bir şekilde duramadığım hislerle donanmış olduğumdan sosyal medyalarda sesimi kestim. Yani korkuyorum desem, evet, elbette, ama beş dakika sonra sakinim misal, on dakika sonra ise el ayak titremeli panik gelmesi ve aaaaaaaaaaa evden hiç çıkamıycaz aylarca para kazanamayacağım, kiramı ödeyemeyeceğim evden atılacağım tinerci olacağım aaaaaaaa diye manyağa bağlamam,  beş dakika sonra yahu sakin, savaş değil kıyamet değil dinginliği gelmesi ve bir bira açmam, on dakika sonra aaaaaaaaaaa evde bir tane bile makarna yok duvar mı kemirecek bu kedi diye sinir krizi geçirmem falan derken derken sustum. Kitap okuyayım dedim olmuyor, bir şeyler izlesem, yok, çalışayım son günlü dilekçeler var, ay hepimiz ölücez ne dilekçesi dilekçeye sokam siniri gelmesi. Yok olmuyor.

Sığınacak bir tane yer buldum yine sadece, yazı. Bir de arkasında sabit bir şekilde durabildiğim tek his, sevgi. Bu yüzden de yazı yazarak bu ara arkasında durabildiğim bu tek şeyden bahsetmek istedim. Sizin için değil galiba bu arada özür dilerim, halıya yatıp sabit bir şekilde tavan izlemenin kafama pek iyi gelmediğini fark ettiğimden sanırım. Ama umarım size de iyi gelir, yani keşke gelse.

""Şey anlatıcam, dünya boku yemişti ve biz sakince yürüyerek Ahmet Hamdi Tanpınar konuşuyorduk. Dünya, her zamanki gibi boku yemişti ve ben her zamanki gibi bilmediğim konular hakkında konuşmamayı tercih ederek sakince susup dinliyordum. Bilmediğimden susuyordum, çok bildiğimden susuyordum, aynı hisler zaten deyip susuyordum, muhtemelen anlatamam diye susuyordum, bu ara biraz fazla susuyordum.

Bana bi bira söyler misin, ben konuşamıyorum.

Bira söyleyip sigara yakıp uzatıyor, biliyorum içimde dönen fırtınalardan, akan şelalelerden, ayaklanmalardan, rüzgarlı ormanlardan, kocaman kalabalık şehirlerden, hepsinden haberi var, bunu hissediyorum. Zor olan ne varsa üstleniyor, bira söylüyor, sigara yakıp bana uzatıyor, konuşuyor, anlatıyor, gülümsüyor, sakin oluyor, teskin ediyor. Bense bu olanlara inanamayarak susuyorum. Bir şeyleri ben halletmesem bile o şeylerin hallolabileceği hissi bana çok gelmiyor, geldiğinde ise bu tatlı inanamamazlık hali işte.

Sonra çıkıp biraz daha yürüyoruz, elimi bırakmıyor ama kaldırımların ve sandalyelerin güneşli tarafını hep bana bırakıyor. Merak etmeyi bırakmıyor ama sorgulamıyor, yüklendiğim saçma sapan sorumlulukları seviyor ama birazını sakince gülümseyerek alıp ait olduğu yerlere koyuyor, nezaketime zeka, sakinliğime güç diyor, gerçekten neler oluyor.

Sonra çıkıp biraz daha yürüyoruz, bu yürümeler hiç bitmese keşke diye düşünüyorum, öyle varmalık bir yeri olmayan, biraz güneşli, kalabalık, kocaman istanbul yürümeleri, kitapçıya giriyoruz ve ben ay hayatımda hiç kitap okumamışım bir tane bile krizine giriyorum diye gülüyoruz, oradan çıkıp çayı kahveyi soğuk suyu ve kolayı ayn anda canım istiyor diye gülüyoruz, kedilerimizden konuşup gülüyoruz, güneş var diye gülüyoruz, dünya var diye gülüyoruz, ben gizlice deniz var diye de gülüyorum. Gerçekten neler oluyor.""

Şimdilik tırnağı kapatıyorum. Daha dertsiz, sakin günler gelirse suçluluk hissetmeden, uzun uzun anlatırım. Bu ara ben sadece yegane varlığım olan iki şeyi, sevgimi ve aklımı korumaya çalışmaya devam edeceğim. Hepimize aynısını dilerim.

Sevgiler,

"İhtiyaç duyduğumuz şeysert bir akıl, yumuşak bir kalptir.”*
*Sophie Scholl

Comments

Popular Posts