Tam değil.
Rüyamda çiçekler topladım. Mutlu. Uyandım. Papatyalar. Çimenler. Çok güzel yeşil. Sonra pişman oldum. Rüyamda mutlu oldum diye. Üzgün oldum. Böyle bir dünyaya rüyasında dahi mutlu bir çocuk getirmiştim resmen ve büyümüyordum. Mutlu uyanmak benim neyimeydi ve dahi bizim. Kedi bana sarıldı. Ben ona. Biraz daha uyusam belki geçerdi misal, misal bin iki yüz sene kadar. Birleşik mi yazmalıydım acaba bu rakamları. Kınamayın beni lütfen sayısal olaylardan anlamıyorum. Ve dahi sözel olaylardan da. Hatta olaylardan da. Genel. Anlamıyorum.
Kalktım tabi faturalarını ödemek zorunda olan her papatya gibi. Şaka. Papatyalar fatura ödemez. Kalktım tabi faturalarını ödemek zorunda olan her yetişkin gibi. Bu dünyada olduğum için çok mutluydum ama papatya değildim, yeşil bir çimen tanesi de değildim. Ayağım sakattı ve böbreklerim, ve başım ve sol azı dişim, yumurtalıklarım ve karnım, midem ve bağırsaklarım. Kimse. Hazır. Değildi. Yaşamağa bile. Ama ben hepsini toplayıp Ağır ceza reyisinin karşısına çıkardım. Önce tek tek, sonra toplu bir şekilde andımızı okutarak dedim ki KENDİNİZE GELİN.
Nasıl yaptık bilmiyorum ama evden çıktık. Böbreklerim düşmek üzere gibi ama yanımdaydı, keza ayak bileğim de, kolum desen var. Beyin. Biraz var, evet. Nefes alıyordum. Saçlarım var fönlü gibi. Eyeliner sürdüm. Yamuk yumuk oldu sildim geri sürdüm. Bin kere. Aşağı indim. Tam da geçen gün düştüğüm o yokuşun başına geçtim ve dedim ki meraba ben ineceğim. Meraba, ben senden düşmeden ineceğim. Topalladım ama indim. Sakince, kavga etmeden, sadece baştan uyardım bir daha bunu yapma bana diye. Çünkü bana güvenen insanlar vardı ve hadi gitmeliydik. Çünkü 20 yıldır bu mahalledeydik.
Sadece yere oturup ağlamak istiyordum ama 9 da evden çıkmak, 130 ş vaktinde gelir mi acaba diye durakta mal mal düşünmek, akbilimde para var mı bilmemek, binersem gidememek. Gidersem yürüyememek. Yürürsem yetişememek. Sadece. yere. oturup. ağlamak. istiyorum. Sadece. yere. oturup. ağlamak.
Gittim tabi ki, yepyetişkin bir leylak ağacı gibi. Yetiştim de her şeye üstelik. Ayağım o kadar ağrıyordu ki tuvalete gidip ağladım. Ağır ceza reyisi birey ağlamaklı olmamı acıklama sanmasın diye duruşmadan önce gidip tuvalette ağladım. Allahım çok fenayım falan dedim. Allah sklemedi. Okey dedim elimi yüzümü yıkayıp sakince çıktım. Kürsüye. Avukat ağlar mı ağlamaz. Ağlamadım ben de çünkü tuvalette ağlamıştım zaaaaaa. Olanca halimle savundum kendimizi ve bizi çünkü vümekkillerimi severim ve 32 sayfa savunma dilekçesi verdim aslanım saksı deyiliz.
Çat. Beraat. Dedi. Adam. Çat. Sonra işte biz çok sevindik. Benim ağrılarım bile geçti gibi oldu. Koşarak kaçtık adliyeden ve çay içmeye gittik. Mesleği avukatlık olan bi insan adliyeden koşarak kaçar mı. Kaçtım. Çünkü nefret ediyorum adliyelerden. Akşama kadar yargıtay kararı paylaşmayı ben de isterdim ama allah işte, o şekil yaratmamış beni. Affedin. Ben anca Allah bu adliyeleri bombalasa da sadece gün batımına baksak diye akşam kovalayayım.
Eve geldim, ev dediğim kadıköye yani. Yürüyemeyerek.
Yürüyemeyerek. Geldiğim. Yerde. Sen Vardın. Olanca. Gülüşünle. Sarıldım öptüm gibisine ama tam değil.
Yine dünya üzerinde olan her şeyi anlattım sana ama, içimi bir tane bile değil.
Comments
Post a Comment