Gerçek İle Gülümser (1)

“Herkesin elinden geldiği kadar kendini, iyiliğini ve nezaketini koruduğu bir yeri hâlâ hayal ediyorum. Benim yaşadığımı yaşasaydın belki cinayet işleyecektiğin o yerde ben sakince susuyorum. Kimse kimseyi bilmiyor.”

-        Ailen bile mi?

Gülümser’in ödü kopmuştu, gülümseyerek arkasını dönüp “Kaç kez okumamanı isteyeceğim acaba, tam olarak kaç kez daha bitirmeden okuma diyeceğim sana?” dedi. Ona hep gülümserdi.

-        Aşk olsun be Gülümser. Hem “işleyecektiğin” diye bir kelime yok biliyorsun değil mi?

-        Var.

-        Çay getirdim sana. Gerçekte olmayan ve uydurulan çay bitkilerinden demledim. Oldu mu, olmadı.

-        En çok ailen hatta.  Orada adın, sıfatın hep  aynı.

-        Ne?

-        Hiç.

O çıkınca bilgisayarın ekranına boş boş bakmaya devam ederek bir sigara daha yaktı. Bu odada sigara içmekten hoşlanmıyor, sigara içmekten hoşlanmıyordu. Aldığım nefes yüzünden, diye düşündü, nefes almakla aram yok bu aralar. İrkilerek arkasını döndü, Gerçek, odadan çıkmıştı ve söyledikleri kafasındaydı, rahatlayıp sigarasını söndürdü. Onunla daha çok ilgilenmeliyim dedi. O, benim ailem. Küllüğü, açık camın dışına koyup sırasıyla pencereyi, mor abajuru ve kapıyı kapattı.

Bu koltuğu hiç sevmiyorum diye düşünüp ne izliyorsun diyerek kocasının yanına oturdu. Küsmeyi hatırlatan sarısı, oturduğunda hissettiğin yeterince sert ve yeterince yumuşak olmayan vasat tavrı, yastıklarının çirkin deseni, dünyayı kurtarıyormuşçasına vakur fakat kibirli kımıldamayışı. Atmalıyız bunu diye düşündü.

-        En son da işte bunu buldular, renklerini görüyor musun Gülümser, okyanusun bu kadar derinine ilk defa geçen sene gidebildiler ve bu mantar kılıklı rengârenk yaratık da orada yaşıyormuş.

Gülümsedi. “Biz birbirimizi biliyor muyuz oynayalım mı?” dedi. Olur dedi Gerçek, oyunu şu anda karısının uydurduğunu göz ardı ederek. “Sen meyvelerin hep olmamışını seversin.”

-        Sen kuru naneye gıcık kaparsın.

-        Sen en çok buzdolabını temizlemeyi sevmezsin.

-        Asla asitli içecek içmezsin.

-        Rakıyı buzlu ve susuz içersin.

-        Kış gecelerine bayılırsın.

-        Sen ışık olmadan uyuyamazsın.

-        Ateş böceği sesi duymayı kötü habere delalet sayarsın.

-        Hayatında hiç kokarca görmedin.

-        Tüm parfümlerden nefret edersin.

-        Portakal çiçeğine bayılırsın.

-        Kabak tatlısını tahinle yemeyi seversin.

-        Yeşil cevizin ellerini boyamasına saatlerce gülersin.

-        Kına kokusundan nefret edersin.

-        Hiç kimseye ölmeden kırılamazsın.

-        Ne?

-        Hiç kimseye ölmeden kırılamazsın.

-        Ben kazandım, bağlamdan koptun.

-        Kopmadım Gülümser, oyunbozanlık ediyorsun. Gidenlere hep kına yakarlar yahu bilmez misin, kız evden gider, asker ocağa gider, hepsi bir nevi ölmek neticede, bir yeni hayata başlamak, hepsinden evvel kına yakılır gidenlere. Bak işte bağlam.

-        Çay ister misin, yine sen kazandın.

Mutfağa girdiğinde sabah yaptığı zencefilli kurabiyeleri gördü. Bir bardak çay doldurup çayın altını kapatıp mutfak masasına oturdu. Atmalıyız bunu diye düşündü. Dünya üzerindeki tüm mutfak masalarını çöpe atmalıyız. Mutfak masaları çok fazla annenin gözyaşını taşıyor. Gecenin bir yarısı sarhoş, bitik, bağırarak eve gelen kocasını uyutmanın yorgunluğunu, sabaha burada ne pişecek acaba kaygısını, gizli gizli biriktirdiği parayla küçüğe istediği boya takımını mı büyüğe o montu almalı mı telaşını,  sigara içme pişmanlığını, aslında sana ait bir hayatın olmadığını anlamanın karanlığını. Mutfak masaları bile gözleri aynı noktaya takılı annelerin kırgınlığını anlıyor. Kirli bile değilken üstelik. Masayken üstelik.

-        Yarın unutturma da şu klozetin kapağını değiştireyim, e hani nerede çaylar

-        Kapanmış altı, ısınsın diye beklerken dalıvermişim, klozet mi?

-        Yok Gülümser kapağı, aylardır öyle,

-        Öyle.

 

 

-        Klozet kapağı, klozet kapağı, klozet kapağı, klozet kapağı, klozet kapağı, klozet tapağı klozet sapağı, kolozet şafağı, kalozer yapağı, küsurat çiçeği, komodor ejderi

-        Karıcım?

-        Sana kurabiye getirdim ve kolozet sapağını unutturmamaya çalışıyorum.

-        Ve kendin bile unuttun?

-        Kronot tozağı.

-        Evet, ben bunu içip yatıyorum Gülümser, 7’ye kurdum saati, sen uyumamış olursan çalmadan uyandır ama beni he mi

-        Olur canım. Öpcük?

-        Öpcük. İyi geceler,

-        İyi geceler.


https://www.youtube.com/watch?v=nvT2sJtNtgU&feature=youtu.be&fbclid=IwAR3fcu9IOn3tzfpNl47IxeX5xJSNiTsixSxZsDsw2uJaKdFE-NGjS57l2NA&ab_channel=kutiman



Comments

Popular Posts